Kürtlerin demografik olarak kapsadığı alanlar ve bu alanlardan devşirilen siyasi gücüne bakılıp bu sorunun yanıtı oluşturulursa, cevap hiç tereddütsüz hayır olur. Bir ve bütün olarak Kürtlerin Türkiye’deki nüfus oranları da eksiksiz olarak temel alınırsa yine söz konusu sorunun yanıtı kesinlikle hayır olur. Türkiye’de Kürtlerin kendi başına statükoyu değiştirme gücü ve imkanı yoktur. Statüko değişmeden de Kürt sorunun çözümü hayalden bile ötedir. Eğer bu tespit doğruysa, Kürtleri bekleyen iç içe aynı nitelikte ve aynı perspektife hizmet edecek iki çok değerli sorumluluk çıkar ortaya. Birincisi, Kürtlerin olabildiğince ortak hareket etmesini sağlamak. İkincisi, ortak hareket edilecek Türkleri aramak ve bulmak.
Kürtler arası ciddi bir siyasi birliğin vazgeçilmez ilk ön koşulu; PKK’nın Türkiye’ye dönük silahlı mücadeleye son vermesidir. Bu yetmez; alenen ve açık açık, siyasi iradeyi sivil siyasete devretmesidir. Bu koşul her ne kadar Kürtler arası birliğin ilk ön koşulu gibi duruyorsa, aslında Türk müttefiklerle oluşturulacak, siyasi birliğin de en önemli koşuludur.
PKK’nin hegemonya dayatmasından azade bir Kürt siyasi birliği, doğası gereği sivil ve demokratik nitelik kazanır. Sivil ve demokratik açılımlar da en geniş Kürt siyasi birliğinin zemini yaratır. Bu zemin hiç kuşkusuz, Türk siyasi müttefiklerinde elini güçlendirir. Kürtlerin bloklaşmış yekpare birliği, siyasi müzakerelerin en ciddi avantajı haline gelir.
Kürtler açısında siyasi müzakerenin içeriği iki başlık altında toplanabilir. Birincisi, “çözüm sürecinin” altına düşmeyen yeni bir çözüm süreci. İkincisi, devletin yeniden demokratik tarzda yapılanmasıdır.
Çözüm sürecinin bütün kazanımlarını temel alacak yeni bir süreç, Kürtlerin ilk ön koşulu olmak zorundadır. Zaten devletin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümüdür gibi bir klişe, esasen samimiyetsizlik olarak algılanacaktır. Kürtlerin, statükonun değişimi mücadelesinde Kürt olarak muhatap alınmalar, yeni siyasi birliğin vazgeçilmez ruhu olacaktır. Yeni bir siyasi rejim için Kürtler ve Türklerin ittifakından söz ediliyorsa, taraflar birbirini kimlikleriyle tanımlamak zorundadır.
Kürtler için, Kürt sorununun çözümü ile devletin yeniden demokratikleştirilmesi süreci, iç içe iki sorun gibi görünüyor olsa bile, prensip olarak bu iki sorun iki ayrı süreç olarak kabul görecektir. Yeniden demokratik olarak yapılandırılan devlet pekala Kürt meselesinin çözümü için demokratik adımları aynı anda atabilir.
Kürtlerin şiddeti reddedip sivil siyasete alan açması, iktidara karşı olan ve bu rejimi değiştirmek isteyen siyasi aktörleri, çok ciddi töhmetlerden de azade tutacaktır. Ayrıca şiddeti açık seçik reddetmeden diğer muhalefet partileriyle siyasi birlik oluşturmanın imkanı olmaz. Bunlar ancak şiddeti reddetmiş bir Kürt sivil siyasi gücüyle ittifaka ikna edilebilir.
Kürtlerin ekmek su kadar Türklere ihtiyacı var; aynı şekilde Türklerin de ekmek su kadar Kürtlere ihtiyacı var. Her iki tarafın birbirleri için kendilerini uygun hale getirmeye çalışması, hem siyasetin hem de ahlakın emrettiği sorumluluklardandır.
Hukuku hiçe sayan bugünkü rejimden kurtulmanın, ekonomiyi batırmış bu rejimden kurtulmanın, diplomasiyi bile askerileştirmiş bu baskıcı rejimden kurtulmanın biricik yolu, Kürtler ve Türklerin birbirleri için gönüllü değişimleridir.
Sivil ve demokratik bir siyaset içinde şiddetin yeri yok; Kürt meselesini çözmeyi amaç haline getirmeden de siyaset yapmanın imkanı yok. Birileri şiddetten vazgeçecek, diğerleri de Kürtlerle birlikte yaşamayı içine sindirecek.