Haftasonu İstanbul’ da toplanan Suriye Dostları, başka deyişle muhalefeti destekleyen ülkeler belki Türkiye’ nin tüm beklentilerini karşılamadı, ancak yine de önemli bir cephe yaratılmış oldu. Bu işin kolay olmayacağını herkes biliyor. Süre hakkında bir tahmin yok. Ancak Esad’ ın eninde sonunda seçime gideceğinden emin olmalıyız.

Bir rejim yokuştan aşağıya doğru inmeye başladığında, onu durdurabilmek imkansız derecede güçtür. İster birkaç ay, isterse birkaç yıl sürsün, bugünkü koşullarda bir halk artık silah altında yaşayamaz.

 

Suriye Dostları toplantısı, Türkiye’ nin istediği sonucu veremedi.

           

Erdoğan, bu defa bölgedeki liderlik rolünü tam anlamıyla sırtladı ve Esad’ a karşı muhalefete büyük bir destek toplamak üzere harekete geçti.

           

Çok daha sert, çok daha kesin kararlar bekleniyordu.

           

Olmadı.

           

Olmaması da doğal.

           

Herkesin zamana ihtiyacı var.

           

ABD’ de başkanlık seçimleri var ve seçim sonrasına kadar, kimse Washington’ u kıpırdatamaz. Hem Obama  hem de Clinton Başbakan’ a bunu açıkça anlattılar.

           

Avrupa, krizden henüz kurtulabilmiş değil. Böylesine belirsizlikler içinde bir Suriye macerasına girmek istemiyor.

           

Esad’ ın değişmesini isteyen Mısır-Suudi Arabistan-Körfez ülkelerinin de zamana ihtiyaçları var. Zira içerideki işlerini henüz tamamlayabilmiş değiller.

           

Aslına bakacak olursak,  Türkiye’ nin de çok acelesi yok. Tek başına bir şey yapması söz konusu değil. Suriye muhalefetinin de toparlanması ve Rusya-İran-Çin üçgenini ikna etmesi gerekiyor.

           

Bundan dolayı,  İstanbul  toplantısı Esad’ a zaman kazandırdı, ancak yerini sağlamlaştırmış değil. Bu karmaşa sürdükçe, Esad yerinde rahat oturamayacak.

PLAYOFF OLMASA, GS ŞİMDİ ŞAMPİYONDU…

           

Kimseler kızmasın.

           

Eğer bu yılki komiklikler yaşanmamış ve birden bire ortaya “Playoff” veya yeni adıyla “Süper final” kararı çıkmasaydı, GS geçen Cumartesi, Orduspor maçından sonra rahatlıkla şampiyonluk turu atmış olacaktı.

           

Bu finalin, Digi Türk’ ü desteklemek için oynandığını da hepimiz biliyoruz.

           

Bundan sonra zarlar yeniden atılacak.

           

Kimin aradan sıyrılacağını hesap etmek imkansız.

           

Daha da önemlisi, Demirören federasyonunun şike konusunda vereceği karar. Hala ses seda çıkmıyor. Başbakan’ ın son konuşmasıyla birlikte, herkes sipere yattı. Hiç kimse de çıkıp “Futbol federasyonu kararlarını Başbakanlık mı alıyor?” diye sormadı. Galatasaray  hariç, herkesin işine geldiğinden dolayı olacak ses seda çıkmıyor. Hatta, kararın ya UEFA’ ya bırakılması veya tüm Türk takımlarının Avrupa kupalarından çekilmesi yoluna gidileceği konuşuluyor.

           

Türk futbolunu koruyup kollamakla yükümlü olan bir kurumun, Türk futboluna bundan daha büyük bir zarar verdirmesi düşünülemez.

           

Peki, bu durumda GS  ne yapmalı?

           

Hakkını aramalı, gerekiyorsa kıyamet koparmalı, her kapıyı çalmalı ve sessiz kalmamalı.

           

Yarın bu konuya geri döneceğim.

HAYIR SERDAR, HİÇ DE AYIP OLMADI …

             

Serdar Turgut, Cumartesi günkü “Biraz ayıp oldu Birand” başlıklı yazısında, benim göstericilere müdahele eden polise haksızlık ettiğimi yazdı. Polisin, izinsiz gösterileri engellemekle sorumlu olduğunu, özellikle de provakatörlerin kışkırtmalarına karşı sert davranması gerektiğini söyledi. Benim de polisin bu tutumunu eleştirmekle provakatörlerin oyununa düştüğüme dikkat çekti. Özellikle Almanya’dan örnek verip “Bir de orada kırılan kafa kollara bak” dedi .

           

Bence hiç ayıp olmadı…

           

Ben polisimizin, zaman zaman abartılı güç kullanmasına karşı çıkanlardanım.

           

Üç öğrencinin protestosunu sille tokat susturan…

           

Üniversite önündeki 10-15 kişilik bir genç gurubu,  saçlarından  sürükleyerek tutuklayan…

           

Her müdahelesinde, yere düşeni tekmeleyen, en basit gösteride dahi gaz kulanan…

           

İkna edip dağılabilecek guruplara sertlikle yaklaşınca olayların büyümesine neden olan…

           

Hunharca coplayan, gaddarca vuran polise karşıyım.

           

20 yılım Avrupa ve Amerika’ da geçti. Orada da sertlik olur, ancak gösteri yapma hakkı kimselerin elinden alınmaz. Nerede gösteri yapılacağı gösterilir, o çizginin dışına çıkartılmaz.

           

Bizde ise birkaç istisnanın dışında, polisin müdahaleleri genelde serttir, gaddarcadır.

           

İşte ben buna karşıyım.

           

Yoksa polis, vitrin indiren, otomobil otobüs yakanları seyretsin, demiyorum.

           

Her ülkenin uygarlık derecesi, ister istemez polisinin tutumuna da yansır. Eğer bu açıdan bakarsak, “Eh bizimkiler dayaktan anlar” der ve işin içinden çıkarız. Madalyonun bir de öteki yanına bakalım. Polisimizin sert şekilde müdahele etmediğinde olaysız dağılan gösterileri sayalım ve sonucu görelim.

           

Türk polisinin güç koşullarda ve zaman zaman da kendini gösterme meraklısı amirlerin emrinde çalışmak zorunda olduğunu gayet iyi biliyorum. Haklarını arayamadıklarının da farkındayım. Benim sorunum, gösteri meraklısı, iktidarın gözüne girme pahasına elindeki güç abartan amirlerle…