Bir önceki yazımda da ifade etmiştim: "Türkiye, yerel görünümlü bir genel seçim''i daha geride bıraktı. Başbakan Erdoğan'ın adeta ''kendisini ortaya koyarak'' girdiği seçim, iktidar partisinin 6.5 puanlık oy kaybıyla sonuçlandı. AKP, yüzde 50 civarındaki oyunu, yüzde 43.5'a düşürdü. 2.5 milyon seçmen AKP'ye oy vermedi. İlk kez oy kullanan 2.5 milyon gencin sadece 400 bini AKP'yi tercih etti. CHP, ilk kez oy kullanan gençlerin yüzde 33'ünün oyunu aldı. Böylece, ana muhalefet partisi, hem oylarını artırdı, hem de yeni seçmene ulaştı. CHP bugün yüzde 29 bandına oturmuş, psikolojik duvar olan 30 bandını aşmaya yaklaşmıştır. Aday tercihlerindeki bazı yanlışlar, CHP'nin yüzde otuza çıkmasını engellemiştir.
TOPARLANIN
Ancak bu tabloya rağmen, ne ilginçtir ki; hem CHP kadrolarında, hem de CHP'yi desteklediğini söyleyen yazarlarda, tam bir bozgun havası var! Doğrusu ben bu tabloyu anlamakta zorluk çekiyorum... AKP'nin, elindeki tüm olanaklara rağmen yüzde 6.5 oranında oy kaybetmesini görmezden gelenler, CHP tabanını da demoralize ediyor. Bu tavır, AKP'nin Pirus Zaferi'ni geniş kitlelere ''satması''na yardımcı oluyor. Seçim sonrası, "Öldük, bitik, yandık, kül olduk'' tavrı, bu yorumları yapanların, siyaseti hiç bilmedikleri ve hiç anlamadıklarını gösteriyor.
KOLAY ZAFER YOKTUR
Beyler, bayanlar; sahi siz ne bekliyordunuz? 12 yıldır iktidarda olan AKP'nin bir yerel seçimde tuzla buz olmasını mı? Eğer böyle düşünüyorsanız, siyaseti sahiden hiç bilmiyorsunuz demektir...
TEMEL BİR GERÇEK VAR
Bakın; bu köşede defalarca söyledik, TV programlarında bin kere tekrar ettik: Türkiye seçmeninin yüzde 75'i, oy kullanırken ilk olarak "ekonomideki gidişat''a bakar... Ekonomideki gidişattan şu ya da bu şekilde memnunsa, ''macera''ya yelken açmak yerine, teknesini ''güvenli bulduğu liman''da tutar... Bugün Türkiye'de yaşanan da budur... Seçmen, tüm ekonomik verilere rağmen, ekonomideki gidişattan ''şimdilik'' memnun... Bu yüzden, yolsuzluk - hırsızlık ve arsızlıkları bilmesi ve kabul etmesine rağmen, AKP'den güçlü bir kopuş yaşamıyor... Bizim ''yolsuzluk'' diye anlattığımız tüm olgulara kulağını ''şimdilik'' tıkamak istiyor. ''Yolsuzluk ekonomisi'' denilen olgunun, ekonominin çarkını çevirdiğini düşünüyor.
KÜLTÜREL KODLARI GÖRMEZDEN GELMEYİN
Bu basit gerçeği dahi görmeyip "CHP neden iktidar olamadı?'' diye moral bozukluğuna yenik düşmek, bozguna uğramak, tipik küçük burjuva tavrıdır... Teslim olma halidir.. Bilimsel verilere bakmadan konuşmaktır... Ayrıca, "ekonomik kriz var, yolsuzluk işsizlik var, muhalefet bu kesimleri neden yanına çekemiyor, o halde muhalefet başarısız'' demek de gerçekçi değildir. Seçmen, geride kalan son on yılda, AKP ile arasında sadece ekonomik değil, ''kültürel'' bir bağ da kurmuştur. Çocuklarını AKP döneminde türbanla okula gönderebilen, kamu kurumunda çalıştırabilen aileler için AKP'nin varlığı, inançlarının güvencesi anlamını taşımaktadır. Bu sadece bir örnektir... Seçmenin AKP'ye yönelmesi ve orada adeta ''donması''nın birçok sosyo - ekonomik ve kültürel sebebi vardır. Seçmenin bir bölümü, AKP'ye güvenmektedir... CHP ise bu güveni yeterince sağlayamamaktadır...
SEÇMEN CHP'DEN NE İSTİYOR?
Şundan emin olun: CHP, kadro, politika ve örgütlenme anlayışını yenilediği ve seçmene güven verdiği taktirde, bugün AKP'nin yanında duran kitleler, yarın CHP'yi de tercih edecektir. Etmemesi, hayatın diyalektiğine aykırıdır... Bu yüzden, umutsuz olmaya da umutsuzluk yaymaya ve bulaştırmaya da gerek yok... Seçmen, çok şey değil, sadece GÜVEN istiyor...
Seçmenin CHP'ye güvenebilmesi için yapılması gerekenler ise çok basit:
CHP, iktidara geldiğinde nasıl bir ekonomi politikası izleyecek? Esnaf, kredisini ödeyebilecek mi? Memur maaşını gününde alabilecek mi? İşadamı, hükümete güvenerek yatırım yapabilecek mi? Yabancı sermaye, Türkiye'ye kaynak aktarırken, hükümete güvenebilip önünü görecek mi? Kültürel kimliğini rahatlıkla ifade edebilecek mi? Bu ve buna benzer örnekler sıralanabilir... Meselenin özü, burada düğümleniyor...
Peki, bugün itibariyle seçmenin CHP'ye tam anlamıyla güvenebilmesi mümkün müdür?
CHP DIŞARIDAN NASIL GÖRÜNÜYOR
Yaşanan tabloya baktığımızda bu soruya ağız dolusu bir "Evet'' demek mümkün değildir... CHP, seçmenin güvenini yeterince kazanamamaktadır... CHP markasının AKP tarafından son yıllarda hızla yıpratılması, CHP'nin ise buna karşın yeterli argüman üretememesi ana muhalefetin işini zorlaştırmaktadır. Ayrıca, bitmek tükenmek bilmeyen kişisel kavgalar, CHP'yi seçmen gözünde itibarsızlaştırmaktadır.
CHP bunlara rağmen, son seçimde oylarını artırmıştır ama imajını daha da yıpratmıştır. Seçim süreci, CHP'ye gönül verenler açısından tam bir hayal kırıklığıdır. Kimsenin sesini çıkarmaması, CHP'ye yakın gazetecilerin eleştiri dozunu düşürmesi, birçok kişinin ''kan kusup kızılcık şerbeti içtim'' demesi, CHP'nin yıpranmaması ve kazanması için yapılan önemli bir fedakarlıktır. CHP yönetimi, birçok kişinin susmasını, ''Her şeyi doğru yaptık, seçmen bizden çok memnun'' diye yorumlamamalıdır. Bu yorum, CHP'yi yanlışa sürükler..
ORTAK AKIL NEREDE?
Bakın; CHP yönetimi, yerel seçim sürecini doğru yönetememiştir. CHP'nin MYK'sı son elli günde bir kez bile toplanmamıştır. ''Ortak akıl'' bir kenara konulmuştur. Ve MYK üyeleri içinden buna itiraz eden tek bir kişi bile çıkmamıştır. Bu MYK'nın anlamsızlaştırılması ve partinin ''ortak akıl'la yönetilmediğinin göstergesidir. MYK üyeleri, bu yanlışa sesini çıkarmamıştır. Seçim süreci, son elli günde adeta "gündelik politikalar'' üzerine kurulmuştur.
Ya seçim gecesi ve sonrasına ne demeli?
Seçim gecesi Ankara'daydım. Mansur Yavaş ve Gürsel Erol'un mücadelesine bizzat tanık oldum. Ne yazık ki; yalnızdılar... Sadece AKP'ye değil, devlete karşı mücadele ediyor, çırpınıyor, tabanı diri tutmaya çalışıyorlardı. Yanlarında "ilaç niyetine dahi'' tek bir milletvekili bile yoktu... Genel Başkan Yardımcıları'nın neredeyse tamamı, telefonlarını kapatmış ve ortadan kaybolmuştu. Seçim Koordinasyon Merkezi'nde bir ara Gürsel Tekin'i, ardından ise Aylin Nazlıaka'yı gördüm. Kamer Genç de memleketi Tunceli yerine Ankara'yı mesken tutmuştu...Genç, CHP'nin Ankara Milletvekili gibiydi o gece...
Şimdi söyler misiniz? Seçim gecesi ulaşamadığımız, yanımızda göremediğimiz, telefonlarını kapatan ve sessizliğe gömülen milletvekillerine yarın neden güvenelim?
ÜSKÜDAR ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖRNEKTİR
Bu tablo sadece Ankara'da değil, İstanbul'da da yaşandı. Üsküdar Adayı İhsan Özkes, adeta yalnız bırakıldı ve sonunda feryat etti.
Peki, CHP seçmenine bunu yaşatmaya kimin hakkı var? Yoksa CHP yönetimi, halkın kendisine oy vermeye mecbur olduğunu mu sanıyor?
Tabii; İhsan Özkes'in yalnız bırakılma meselesi, CHP'nin kronik bir sorunudur. Özkes'in aday yapılma süreci, bir dizi yanlışın başlangıcıdır. Gömleğin ilk düğmesi yanlış düğümlenmiş, sonrası da aynı şekilde gitmiştir...
Nasıl mı?
İhsan Özkes'in aday yapıldığı Üsküdar'da, CHP yönetimi yanlış bir yol izledi. CHP MYK, Üsküdar'da ''eğilim yoklaması'' yapacağını açıkladı. Üç aday da buna göre hazırlandı. Özkes bu adayların arasında yoktu; aday değildi...
Bir süre sonra eğilim yoklaması yapıldı ve İrfan Karacan birinci seçildi. Herkes Karacan aday olacak diye beklerken, genel merkez İhsan Özkes'i atadı. Özkes, aday yapılmak istenmesine itiraz etmesine rağmen, süreç genel merkezin isteği yönünde ilerledi. Ve Üsküdar örgütünün motivasyonu kırıldı. Taban, ''Benim tercihime saygı duyulmuyor'' hissine kapıldı. Öyle ki; tepkilerden bunalan Özkes, ilçe binasına bir hafta gitmedi. Tepkilerin dinmesini bekledi.
TABAN MOTİVE EDİLEMEDİ
Ve sonuç; genel merkezin küçümsediği, dudak büktüğü, önemsemediği, saygı duymadığı ''taban'', diğer adayların da etkisiyle, Özkes'e sahip çıkmadı.. Üsküdar seçimi göz göre göre kaybedildi... Özkes, oyları 60 bin artırdı ama örgüt desteği yeterli düzeyde sağlanamadığı için sonuç hüsran oldu...
Demek ki; yola çıkarken, tüm adımları planlayacak, ona göre bir stareji oluşturacaksın... Kimse CHP tabanını ''kendisine biat edecek'' yığınlar olarak görmemelidir... CHP tabanı, ''yurttaş olduğu''nun bilincine varan ve bu yüzden CHP'de siyaset yapmayı tercih eden kişilerden oluşuyor... "Ben yaptım oldu'' anlayışını CHP'ye dayatmak, CHP'yi hiç tanımamaktır...
Bu ve buna benzer yüzlerce örnek sayabilirim... Ama biliyorum ki; ben bu eleştirileri dile getirince, CHP'nin ''Her şeyi ben bilirim'' havasındaki yöneticileri hiçbir ders çıkarmayacak. Aynı hatalar, sonraki seçimlerde de tekrarlanacak..
Nereden mi biliyorum?
Çünkü CHP yönetimi, partili olmayı ve partili olma kültürünü hiçe sayıyor... Partinin kendi tabanına dahi güven veremiyor.. Dağınıklık, disiplinsizlik ve yapanın yanına kar kalması, adeta bir ''parti kültürü'' haline geliyor...
Örnek mi?
İşte ''CHP'' İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in yaptığı... Güler, CHP Milletvekili olmasına rağmen, yerel seçimde DSP Konak Belediye Başkan Adayı Hakan Tartan için çalıştı. Aday gösterilmediği için CHP'den istifa eden ve DSP'ye geçen Tartan'ı ziyaret etti, destek verdi... Bir de fotoğraf çektirdi Tartan'la... Üstelik fotoğraf çektirirken, bir de DSP'nin amblemi olan "beyaz güvercin desenli'' hırka giydi...
TABAN NİYE ÇALIŞSIN Kİ?
Konak'ta her CHP'li ''Nasıl bir oy daha fazla alırız?'' diye didinirken, Birgül Ayman Güler DSP'ye çalıştı. Parti tüzüğüne göre, Güler'in hemen ihraç edilmesi gerekiyor. Peki edilecek mi? Hayır, Güler hiçbir şey olmamış gibi Aydınlıkçı arkadaşlarıyla yoluna devam edecek; CHP içinde kalacak ama İP'in ve DSP'nin ayağı olacak...
BDP'YE OY İSTEYEN VEKİLİ BİLE GÖRDÜK...
Ya Binnaz Toprak'a ne demeli? CHP Milletvekili olduğunu bir türlü içselleştiremeyen Toprak, twitter'da kendisine "Ağrı'da kime oy verelim?'' diye soranlara "BDP'ye verin'' diye yanıt yazıyor. Ve gördüğünüz üzere hiçbir şey olmuyor... Parti yönetimi Güler'i de Toprak'ı da görmezden geliyor...
AKP'DE NE OLURDU?
Şimdi bu tablonun AKP'de yaşandığını düşünün.. Şamil Tayyar'ın, kendisine soru soran bir seçmene "Kars'ta MHP'ye oy verin'' dediğini hayal edebiliyor musunuz? Ya da Mehmet Metiner'in Adıyaman'da Saadet Partisi adayını ziyaret edip destek verdiğini düşünebiliyor musunuz?
Adana Belediye Başkan Adayı Yıldıray Arıkan'ın AKP ile birlikte basın toplantısı düzenlemesi, CHP İl Başkanı Orhan Sümer'in buna izin vermesi rezaletine değinmiyorum bile...
Söyler misiniz? Böyle bir tabloda, seçmen CHP'yi neden tercih etsin?
CHP BÖYLE YIPRANIYOR
Bu ''basit gibi'' görünen ve ''tekil olay'' diye geçiştirilmeye çalışılan herşey, CHP'ye yönelik ''algı''yı olumsuz etkiliyor. Seçmen, işte bu yüzden CHP'ye yeterince güven duymuyor. CHP'nin Türkiye'ye yönetebileceğine yeterince kaanat getirmiyor... CHP'yi dağınık ve disiplinsiz bir parti olarak görüyor...
Demek ki; sadece "ekonomiye ilişkin güven vermek'' de yetmiyor. Örgüt anlayışı, parti kültürü, parti disiplini de iktidar olabilmek için olmazsa olmaz bir koşul haline geliyor...
TAMAM EL SIKALIM DA...
45 gündür bir araya gelmeyen CHP MYK, birkaç gün önce toplandı ve seçim sonuçlarını masaya yatırdı. Ve o toplantıdan, "Sadece el sıkmak yetmiyor, evlere de girmek ve daha çok insana ulaşmak gerekiyor'' sonucu çıktı.
Evet, evlere girmek ve kendini anlatmak önemlidir. Ancak; eve ziyarete giderken, ne söylediğin daha önemlidir. Bir de o evlere ''misafir'' gibi gitmenin hiçbir anlamı yoktur. Mahalle sakini, seni ''misafiri'' gibi değil, ''komşusu'' gibi algılamalıdır.. Diğeri, zaman kaybından başka bir şeye yaramaz... Bunun siyasetteki adı da "halkın içinde olmak ve halk gibi yaşamak''tır. Diğeri, seçmenle yabancılaşmaya sebep olur. Bunun için, tüm partililer "Yarın seçim olacak'' gibi çalışmalıdır... CHP'nin eksiklerinden biri de seçimlere doğru alana inmesidir...
AKP SEÇMENİ DİRİ TUTUYOR
AKP ise bu bağlamda, ''hergün seçime girecek'' gibi çalışmaktadır. Bunu söylerken, "AKP'liler hergün sokakta çalışıyor'' anlamını çıkarmayın... AKP, elinde tuttuğu gazete, dergi, tv, radyo ve internet siteleriyle, toplumu hergün bombardımana uğratıyor. Seçmenin, partisi ile olan bağını sıkı tutuyor.
CHP ise bu alanı tamamen boş bırakmış durumda... Söyler misiniz? CHP'nin politikalarını halka anlatan kaç dergi, gazete, TV, radyo ya da internet sitesi var? Ya da bunu oluşturmak için hangi adımı atıyor? CHP'yi bugün savunan gazeteci sayısı, bir elin parmaklarını geçmiyor... AKP'yi destekleyen gazeteci sayısı arttıkça, propaganda alanı genişliyor. Seçmen, değişik gazetecilerin AKP lehine söylediklerini, bir süre sonra "gerçek ve doğru gibi'' algılamaya başlıyor. Böyece, AKP'nin seçmen tabanı genişliyor. CHP ise propaganda ayağını tamamen boşlamış görünüyor.
TÜM BUNLARA RAĞMEN, TABLO DEĞİŞECEK
Yukarıda sıraladığım olumsuz tabloya rağmen, ben gelecek adına umutluyum... Tünilen ucundaki ışık, 30 Mart seçimleriyle birlikte görünmüştür. AKP'nin Türkiye'yi yönetemeyeceği ve bir daha eski gücüne kavuşamayacağı açıktır. Karamsar olmaya, umutsuzluk yaymaya gerek yok... Tarihin tekerleği, kimi zaman dursa da hep ileriye döner... Türkiye'de haklı olan Atatürkçüler, yurtseverler, demokratlar, sosyal demokratlar ve solculardır... Toplum, er ya da geç, eşitlikten, haktan ve haklıdan yana tavar alacaktır... Bu karanlık dönem de geride kalacaktır...
BEKLEMEK DEĞİL, ÇALIŞMAK GEREKİYOR
Önemli olan, tarihin tekerleğinin dönmesini beklemeyip, tekerleği bir an önce çevirmektir. Bunun yolu da daha çok çalışmaktan, kendini daha çok anlatmaktan ve anlatmanın yolunu bulmaktan geçiyor.
Bakın; bu söylediğimi Ataşehir, Beylikdüzü ve Yenimahalle Belediye Başkan Adayları yaptı. Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, genel seçimlerde partisinin AKP karşısında on puan gerilemesine bakmadı. Gece gündüz çalıştı ve AKP'ye on puan fark attı.
Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar'ın elinden kendisine oy veren üç mahalle alındı. Yaşar, buna rağmen AKP'ye on puan fark attı. Beylikdüzü Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu, bizzat Erdoğan'ın çizdiği stratejiye rağmen, Beylikdüzü'nü sistemli bir çalışmayla CHP saflarına kattı. Keza; Maltepe Adayı Ali Kılıç da "olmaz'' denileni başardı ve AKP'ye 30 bin oy fark attı.
Demek ki; doğru ve sistemli çalışma, halkla uyumlu bir dil tutturma, güven verme, tüm kilitleri açıyor...
KAYBEDEN AKP'DİR
Ağlayıp sızlamaya, kaybettik demeye gerek yok. Kaybeden CHP değil, AKP'dir. AKP, 2.5 milyon oy kaybetmiş, yeni seçmenden ise oy alamamıştır. CHP ise üç puan daha alarak, istikrarlı bir çizgide olduğunu göstermiştir. Şimdi önemli olan bu çizgiyi ''kalıcı hale getirmek'' ve oy tabanını genişletecek formülleri bulmaktır. Bunun için yapılacak ilk şey de ''kırsal kesim''e yönelmektir. ''Toprak işleyenin su kullananın'' diyen CHP, köylüleri buna inandırdığı için oy patlaması yapmıştı. Kuşkusuz o günkü koşular ile bugünküler farklıdır. Eskişehir Belediye Başkanı Büyükerşen'in başardığını, diğer CHP'liler de başarabilir ve kırsaldan oy alabilir. CHP, kırsala uzanmadığı için oy alamamıştır. Kentli oylara göz dikip bununla yetinmiş ve yeterince çalışmamıştır. Tabii, AKP'nin köylülere sağladığı avantajlar, köylü seçmenin kültürel kodları da oy alamamakta etkendir ama bunların hiçbir mazeret olamaz...
Gelelim bir başka mevzuya:
CHP'de her seçim sonrası birileri ''kurultay kazanı'' kaynatmak ister. Kurultayları severim... Kurultay aslında bir şenliktir... Parti içi demokrasinin olmazsa olmazıdır... Ancak; bu süreçte kurultay yapmak, kurultay çağrısında bulunmak anlamlı değildir. Kişisel hırsı yüzünden kazanılacak olan seçimi kaybettiren ve partisini Uşak'ta üçüncü yapan Dilek Akagün Yılmaz'ın başlatmaya çalıştığı kurultay tartışmaları, CHP'nin yüzde üçlük oy kazanımını, AKP'nin 6.5 puanlık oy yitimini gölgede bırakır. CHP, geniş kitlelerin kitlelerin gözünde "yine parti içi karışıklık yaşıyor'' şeklinde algılanır. Önümüzde iki önemli seçim varken, CHP'nin bunu bırakıp ''iç sorunlar''a dönmesi, seçmende güvensizlik yaratır.
Yapılması gereken şey şudur:
CHP Genel Başkanı, tüzükten gelen yetkisini kullanarak, MYK'da bazı revizyonlar yapabilir. Yorulanlar ve heyecanını kaybedenler geri çekilir, bayrak genç, dinamik, politika üreten ve heyecan duyan kişilere devredilir. Ancak bu değişim, biçimsel olmamalıdır. Örgütlenme anlayışı, politik dilin oluşturulması, oy alınamayan kesimlerle bağ kurulması ve herşeyden önemlisi "ortak aklın'' devreye sokulması şarttır. Bu yapılmadığı taktirde, değişen birşey olmayacaktır. Ekonomik kriz AKP'yi yerle bir etse bile, ortaya çıkan boşluğu benzer bir yapı hemen dolduracaktır.
İKİ SEÇİM DE CHP İÇİN ŞANSTIR
Yerel seçim süreci, ''kolay zafer'' bekleyenler açısından bir hayal kırıklığı olmuştur... Ancak; önümüzdeki iki seçimde bu hayal kırıklığı tamir edilebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler, CHP'nin önüne yepyeni fırsatlar koymaktadır. Kılıçdaroğlu'nun bu fırsatları göreceğine ve hataları süratle tamir edeceğine inanmak istiyorum... Yerel seçimler, insan üstü bir çabayla mücadele eden Kılıçdaroğlu'nu kitlelerin gözünde başka bir yere oturttu. Kılıçdaroğlu, bu süreçte adeta kendisini aştı. 109 miting yaparak, herkesi şaşırttı.
Sözün özü:
CHP, yerel seçimlerde "kurucu irade'' olma özelliğini ''kucaklayıcı irade''ye çevirmeye çalıştı. Toplmumun tüm kesimlerinden oy almaya çalıştı; doğru da yaptı... AKP'nin adeta ''buzdağı''na dönüştürülmüş kitlesinden oy almaya ve yerel iktidar olmaya gayret etti. Çabalar karşılığını yeterince bulmadı. Şimdi eksikler görülecek, hasarlar düzeltilecek ve yola devam edilecek. Nazım, ''Derlenip dürülmesin bayraklar, gün o gün değil...'' demişti yıllar önce... Nazım'ın dizeleri, iktidar olmak isteyenlerin amentüsü haline gelmelidir...
Yazılacak çizilecek çok şey var ama; son bir notla bitirelim...
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, yolsuzluk operasyonlarına karşı sesini çıkarmadı. Başbakan'ın yargıya müdahale etmesine ilişkin tapeler ortalığa döküldüğünde bunları görmezden geldi. CHP üyesi olmasına rağmen, DSPye çalıştı. DSP'nin neredeyse tüm adaylarını organize etti. CHP'yi İzmir'den zayıflatıp kurultaya sürüklemeye ve sonraki adımda CHP genel başkanlığı koltuğuna oturmaya yönelik bir strateji izledi. Adeta AKP için çalışan DSP'li Hakan Tartan ile Bayraklı Belediye Başkan Adayı Hüseyin Aslan'a bu yüzden açıktan destek verdi. Tartan yüzde 6, Aslan ise yüzde bir oy aldı ve siyaseten bitti...
'KILIÇDAROĞLU GİTSİN' DİYENLER, FEYZİOĞLU'NU İSTİYOR
Feyzioğlu ve CHP'de bozgun varmış havası yaratmaya çalışan medyadaki arkadaşları, bu tabloyu önlerine koymalı ve gereken dersi çıkarmalıdır. ''CHP'yi düşünüyor gibi yapıp'' alttan alta Metin Feyzioğlu'nu CHP Genel Başkanı yapmaya çalışanların, Konak ve Bayraklı seçimlerinden çıkaracağı önemli dersler vardır. Feyzioğlu'nun ve medyadaki arkadaşlarının CHP Genel Başkanlığı hayali, Konak ve Bayraklı'da tarihe karışmıştır... Feyzioğlu'nun kitleler üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı yerel seçimde görülmüştür. Bu gerçeği, seçimlerde siyaset sahnesinden silinen Aydınlıkçılar da anlamalı ve artık CHP'yi dizayn etme sevdasından vazgeçmelidir. Seçmen, Aydınlık çevresine de çok önemli bir ders vermiştir.
Bir söz de Mustafa Sarıgül'e:
Sarıgül, yerel seçimde değil, yerel seçim sonrasında yenilmiştir.
Mansur Yavaş'ın mücadeleci tavrı, Sarıgül'ün ise seçim sonrası kılını dahi kıpırdatmaması, siyasi iddiasını bitirmiştir. Sarıgül ile İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, seçim sonrası gösterdiği tavırla hatırlanacaktır...