Recep Durul Son yıllarda hızla artan enflasyon, sadece günlük hayatımızda yaptığımız alışverişleri, market sepetine koyduğumuz ürünlerin fiyatlarını, ya da satın alma alışkanlıklarımızı değiştirmekle kalmadı. İthalat ve ihracat yapan birçok firma açısından yüksek enflasyonun hâkim olduğu ekonomik koşullar,
öngörülebilirliği önemli ölçüde kısıtladığından yönetilmesi ve isabetli karar alınması giderek daha güç hale geldi. Ülke içinde faaliyet gösteren kimi firmalar fiyatların nasılsa yükseleceği beklentisi ile stokçuluk eğilimleri göstermeye başladı; kimileri de sık sık etiket fiyatlarında yaptıkları düzenlemelerle var olan enflasyonu hararetlendirici fiyat artışlarına fark etmeden katkı sağladı. Özetle, hızla yükselen enflasyon, enflasyon beklentilerini artırdığından, enflasyonda hissedilen en küçük artış, bu orandan çok daha yüksek oranlarda piyasada ürün fiyatlarına yansıtılabilmekte, ya da yakında nasılsa fiyatı artacak beklentisi, fiyatlar daha yükselince satarım beklentisi ile malı stoka çekerek piyasadaki mal kıtlığının artmasına yol açabilmektedir. Literatürde greedflasyon olarak anılan bu durum, maalesef yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomilerde sıklıkla görülebilen bir sorundur.
Öte yandan, yüksek enflasyonun genel ekonomik sistemi tahrip edici bu özellikleri dolayısıyla, enflasyon nedeniyle sıklıkla değişen ulusal para/döviz kuru hem ihracatçı hem de ithalatçı firmalar açısından önemli bir sorun ortaya koymaktadır. Enflasyonla mücadele amacıyla tercih edilen yüksek faiz oranları başta olmak üzere çeşitli para politikaları uygulamaları dolayısıyla ulusal paranın aşırı değerlenmesi ithalatçı firmaların yüzünü güldürürken ihracatçı firmalar açısından zorlayıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Yabancı para karşısında değerli olan ulusal para ithal ürünleri görece daha ucuz hale getireceğinden ithalatın artmasına yol açabilmektedir. Bu durum ithalatçı firmalar açısından uygun bir ekosistem oluştururken, yüksek enflasyon dolayısıyla zaten devam eden iç tasarruf sorunu ve merkez bankasında rezerv birikimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde üretim yapan firmaların ihracat kapasitesini artırmak, dış ticarette rekabet üstünlüğü fiyat rekabeti ile sağlamak ve talebi daha çok iç pazara yöneltmek için kurlarda düzenleme yaparlar. Örneğin Çin yuanı uzun süre dolara karşı düşük kur politikası izleyerek uluslararası ticarette rekabet avantajını korumaya çalıştı. Çin’in uygulamaya koyduğu düşük kur politikası başarılı oldu. Ancak göz ardı edilmemesi gerek durum, Çin’in üretim için ihtiyaç duyduğu hammadde ve ara mal girdilerinin önemli bir kısmını da kendi iç pazarında üretme kapasitesine sahip olmasıydı.
Yüksek katma değerli ve yüksek teknolojiye sahip mallar için geçerli olmayan bu politika, orta ve düşük teknoloji gerektiren malların ihracatından oldukça önemli bir parametredir. Aşırı değerli döviz kuru, bu çerçevede ihracatçı firmalar açısından büyük bir rekabet kaybına yol açabilmektedir. İhracat avantajını yakalaması için Merkez Bankasının devalüasyon ya da benzer yöntemlerle ulusal paranın değerini rezerv paralar karşısında kaybettirmesi durumunda ise özellikle hammadde ve ara mal girdisini yurt dışından sağlayan firmalar açısından durum olumsuza dönebilmektedir. Zira artık yerli para yabancı para karşısında daha değersiz olacağından, üretim yapmak için ihtiyaç duydukları hammadde ve ara malı devalüasyon sonrasında daha maliyetli ve yüksek fiyattan ithal etmek zorunda kalacaklardır. Bu döngünün sonunda firmalar mallarını satarken ya fiyat yükselterek artan girdi maliyetlerine karşı kar marjlarını korumaya çalışacak, ya da daha düşük kar elde etmeyi kabul etmek durumunda kalacaklardır. Düşük ulusal para stratejisinde Çin’in diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha başarılı olmasının temel nedenlerinden birisi, diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı olarak hammadde ve ara mal ithalatı yapmasını gerektirmeyecek bir iç üretime sahip olmasıydı.
İşte tüm bu nedenlerle yerel ekonomilerin olabilecek en optimal zamanda ve en az maliyetle enflasyon sorununa çözüm getirmesi tüm piyasa oyuncuları açısından elzemdir.
Kurda yaşanan bu dengesizliklerin olumsuzluklarını azaltmak için en uygun strateji gerçekçi kur politikasını etkin şekilde uygulamaktır. Gerçekçi kur politikası, ülkenin ticari ilişkide bulunduğu diğer ülkelerle arasındaki enflasyon farkının hesaplanarak belli bir dönem içinde kurlara yansıtılması ve ulusal paranın değer kazanmasına ya da kaybetmesine ortam oluşturmayacak bir kur politikası izlenmesidir. Gerçekçi kur politikasında döviz kurları, döviz piyasasında bir müdahaleye gerek olmaksızın arz ve talep koşullarına göre kendiliğinden oluşur. Bu özelliği dolayısıyla gerçekçi kur denge kurundan ayrışır. Bu çerçevede uygulanan gerçekçi kur politikası bir ülkede ticari faaliyette bulunan yurt dışı firmalarının satın alma gücünü sabit tutmayı hedefler.
Yüksek enflasyondan kaynaklı olumsuzlukları bertaraf etmek üzere uygulanan gerçekçi kur politikasının iki temel amacı vardır. Bunlardan birincisi iç ve dış makroekonomik yapıda sağlamlık ve uyum yakalamaktır. İkinci amaç ise döviz getiren ve döviz harcayan piyasa oyuncularına eşit şekilde yaklaşmadır. Gerçekçi kur politikası sayesinde firmaların maliyet minimizasyonu ve yönetim etkinliğinin artırılması da desteklenmektedir. Bu özellikleri dolayısıyla gerçekçi kur politikası güvenilir, adil ve yansız bir politikadır. Gerçekçi kur belirlenmesi sayesinde kurların yeni koşullara uyumu kolaylaşır ve zamanla yüksek dalgalanmalar görülmez hale gelir.
Uzun süreden beri devam eden yüksek enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşması tüm piyasa oyuncularının en büyük beklentisidir. Ancak bu süreçte uygulanmaya konan başta yüksek faiz olmak üzere enflasyonla mücadele politikalarının olumsuz etkilerini hafifletici tedbirler alınması, ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Enflasyonla mücadelede başarılı sonuçlar alınması için uygulanan tedrici politikaların meyvelerini toplamak için geçmesi gereken zamanda ekonominin can damarlarından birisi olan ihracatçı firmaların da dikkate alınarak politika geliştirilmesi hem devlet hem de özel sektör açısından sürecin etkin yürütülmesinde anahtar roldedir.