Türkiye tahayyülü!
Ulagay, AKP iktidarını ilk zamanlarında destekleyenlerden... 2007 seçimlerinden sonra gelinen noktayı ise şöyle anlatıyor:
“AKP’nin demokratikleşme ve sivilleşme yolunda attığı adımların aslında iktidarı tam anlamıyla ele geçirmek amacıyla atılmış adımlar olduğunun geç de olsa anlaşılmaya başlanması önemli. AKP’nin iktidarını sağlamlaştırmak için demokratik açılıma ihtiyacı vardı. Ancak iktidarı sağlama bağladığı noktada AKP’nin gerçek rengi ortaya çıktı ve bu partinin ele geçirdiği iktidarı demokrasiyi sınırlamak için kullanma eğiliminde olduğunu gösterdi.”
Ulagay, AKP’yi: “İddialı bir Türkiye tahayyülü var hedeflerinde ve o hedefe doğru imanla, ihtirasla yürüyorlar” diye tanımlıyor...
“AKP’ye rakip olmanın hayalini kurmak istiyorsanız sizin de bir ‘yükselen Türkiye’ tahayyülünüz olacak, Türkiye’yi AKP’nin getirdiği noktadan daha ileri götürecek bir büyük hedefiniz olacak” diye devam ediyor.
Atatürkçülerin aymazlığı başlıklı bölümde:
“Atatürk’ü yaşatmak iddiasında olanların yaratıcı fikirler ortaya koyamaması ‘Atatürk’ü bitirme planı’ yapanların işini kolaylaştırıyor” görüşünü öne süren Ulagay, yapılan hatalardan birini şöyle açıklıyor:
“Atatürkçü seçkinler kendilerini “Cahil Halk”tan üstün gördükleri için ülkeyi yönetme hakkının kendilerinde olduğu inancıyla iktidarın doğal sahibi gibi davrandı ve demokratik sistemde iktidar olabilmek için halkın desteğini kazanmanın şart olduğunu bir türlü kavrayamadı.”
Kitapta sadece eleştiri değil.. Öneriler de var.. Okunmalı, irdelenmeli...
Yargıtay Başsavcısı yargının tek çatı
altında toplanmasını istemiş.
İktidarın çatısı altında toplanmadı mı zaten...
Afganistan’da Türk ve Yunan askerleri Taliban’a karşı omuz omuza savaşmış.
Hem Müslümanlığı kimseye bırakmayacaksınız hem de Müslümanlara karşı Hıristiyanlarla omuz omuza savaşacaksınız. Aferin size Erbakan’ın talibanları!
Fahrettin Fidan
Yazar Mümtazer Türköne, 28 Şubat soruşturmasını kaleme almış: “Şiddetli intikam istiyorum.”
Bu şahsın lakabı “Kazıklı Voyvoda” olsun...
Haldun Ertem
Mimarlar Odası...
Mimarlar Odası’nın iki yılda bir düzenlediği Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri sahiplerini buldu. Mimarlar Odası basında Behiç Ak ve Özlem Güvemli ile birlikte bu sütunun yazarını da ödüle layık gördü. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Mimarların işi proje, inşaat, bina yapmak. Eğer iktidarlarla uyum içinde çalışırlarsa kazançları artacaktır. Ne var ki, Türkiye’de mimar odaları kentlerin yaşanabilir olması için savaşmayı daha öncelikli görev sayıyor. Tarihi eserleri kurtarmak, doğanın talanını engellemek, insanlar için daha yaşanabilir bir kent yaratmak için kavga veriyorlar. Bizim de bu kavgaya bir tutam katkımız oluyorsa ne mutlu bize... Tabii halkımız da kendisi için yapılan kavgaya şöyle göz ucuyla da olsa ilgi gösterirse iyi olacaktır.
Taklacı bakan...
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin iz bırakacak bakanlar listesine adını şimdiden yazdırdı..
Beş işçinin can verdiği Aşkale’ye giden Bakan oradan Pasinler’e geçiyor... Kaymakamlık önünde 70 yaşındaki Mustafa Boğaçayır kendisine:
“Sayın bakanım, senin geldiğine çok sevindim” diye sevgi gösteriyor...
Esprili bakandan cevap:
“Yok yaa. Nerden bileyim sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna bir göreyim.”
Görüntüleri izledik... Vatandaş oynarken bakan da el çırpıyor... Liberal Parti Başkanı Cem Toker diyor ki:
- Vatandaş bakana - senin paranı ben veriyorum - sen takla at da ben göreyim, demeliydi...
Koskoca içişleri teşkilatını yöneten sayın Bakan kim bilir gazetecilerin görmediği zamanlarda daha ne espriler yapıyor da biz duymuyoruz.
Şubatı solladık...
Cengiz Çandar dün Taraf’taki röportajda, 28 Şubat’ta nasıl andıçlandığını anlatıyor... Sabah gazetesi M. Ali Birand’ın işine son vermiş ama Cengiz Çandar’ı kadrodan çıkarmamış. O dönemde 3 gazeteci andıç kurbanı olmuş.
Patronlara vergi cezası ve benzeri yollarla baskı yapılmamış.
Yaşadığımız demokrasi döneminde ise yalnızca Hürriyet gazetesinden dışlanan gazeteciler şunlar: Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Cüneyt Ülsever, Rahmi Turan, Özdemir İnce, Latif Demirci...
Demokratik dönem daha hasarlı geçiyor!..
Diplomatik garaj
Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde yolu tıkayan kocaman bir polis kulübesi var.. İçinde Yunan Konsolosluğu’nu koruyan polisler oturuyor. Oysa kulübe binanın içine alınabilir... Geçiyoruz Gümüşsuyu’na... Alman Konsolosluğu’nun önünde bir sıra araç yeri konsolosluğa ayrılmış... Zaman zaman trafiği sıkıştırıyor.
Emekli Büyükelçi Uğur Ergun anımsatıyor:
- Bu ülkeler bizim konsolosluklarımıza bu şekilde özel yerler veriyorlar mı? Veriyorlarsa mesele yok. Vermiyorlarsa bizimki gereksiz ikram olur...