Hakikatli bir hikâye anlatayım. Bir zamanlar bir diyarda zengin bir millet yaşarmış. Yaptıkları ve ettiklerinden dolayı üzerlerine bir bela, musibet gelmiş. Toplanıp yurtlarından uzaklaşmaya karar vermişler. Kaderlerinden kaçıp müreffeh hayatlarına devam etmek istemişler. Bu kaçışın sebebi mal ve mülklerini kurtarmak mı yoksa üzerlerine isabet eden taun hastalığı mı idi doğrusunu Allah bilir. Ama bir gerçek vardı. Ölüm korkusuyla yurtlarını terk ediyorlardı. Zenginliklerini kaybetmek istemiyorlardı. Belli ki yapıp ettiklerinde imanı bir kusur, insani hatalar vardı.
Yurtlarından çıkmışlar ve yaşamak istedikleri yurtlara doğru giderken, yoktan var eden, yaşatan, rızıklandıran Yüce Allah onlara ÖLÜN dedi. Her şeyi veren her şeyi de geri almasını bilir. Öldüler. Sonra onları diriltti. Hayatlarına devam ettiler. Der ki kitabımız Kuran; “ Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara ölün dedi. Sonrada onları diriltti. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı fazıl sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Bakara 243)
Nice değerli âlimlerimiz nice zenginler nice orta halli ve fakirler, nice meslek sahibi insanlarımız hayatlarını kaybettiler. Hastahanelerde şu an canlarıyla uğraşıyorlar. Evlerinde şiddetli hastalıkla mücadele veriyorlar. Yerlerinden kalkamıyorlar. Yiyemiyorlar, içemiyorlar. Sanki taun düşmüş gibi. İnsanlar bulundukları yurtlarından kaçıp başka yurtlar ediniyorlar.
Ey insanlar, kaçsanız da kaçmasanız da takdir edilen olacaktır. Gelin el birliği edelim, başımıza gelen bu salgını bu musibeti kaçarak, korkarak değil kuralına uygun şekilde önleyelim.
Kural 1: Maske, Mesafe ve Temizlik.
Kural 2: Ne yaptık da Allah bu musibeti bize musallat etti diye düşünüp tövbe edelim.
Gönderilen yazılardan birinde şöyle anlatılıyordu. Bir bölgede yağmur duasına çıkılmış ama yağmur yağmamış. Bunun sebebi araştırılırken bölgeye gelen akıllı ve ferasetli bir zat bölgenin ileri gelenlerine ahaliyi ziyaret etmeyi teklif eder. İleri gelenler şaşırır. Ama kabul ederler. Bir eve gelince hepsi durur. Çünkü evin çatısı yoktur. Evde iki yetim kız ve anneleri vardır. Hiçbir şeyleri yoktur. Aç ve çaresizdirler.
Evleri ileri gelenler tarafından onarılır. İki kız da dua ederlermiş ki yağmur yağmasın diye. Biri evimiz ıslanmasın diye diğeri yağmur yağarsa ayakkabısı çamurlanacak diye yağmurun yağmaması için Allah’a dua ederlermiş. Bölgeye de yağmur bu iki yetimin duası ve durumundan dolayı yağmazmış. Çünkü Allah yetimlerin, muhtaçların, fakirlerin, darda ve zorda kalanların duasını kabul eder.
Etrafımıza bakalım. Kim bilir içimizde yarasını saramadığımız kimler var. Bu gariplerin yaralarını saralım ki Allah da bizlerin dualarını kabul etsin. Dualarımız kabul olursa, salgında biter, başımızdaki fırtınalarda biter. Temizlik işçilerimizin yaptığı gibi etrafımızdaki çöp haline getirdiğimiz muhteşem değerlerimizi kirlerinden temizleyelim. Etrafımızda ah edenlerimizin ah’larını dindirelim. Bize düşeni yapalım ki Allah da bize merhamet etsin.
Allah devletimize, milletimize zeval vermesin. Bunca çaba ve gayretler devam ederken biz de bize düşeni yapalım. Her yapılan işi düşünmeden kötülemeyelim. Yurtlarımızdan kaçmaya çalışmayalım. Ölümden korkmak hiçbir fayda vermez. Dehşete düşmek, çığlık atmak, kazayı geri çevirmez. Eceli uzatmaz, hayatı artırmaz. Hayatı veren de O, alan da O’dur. Verirken de alırken de O, faziletlidir. Doğru yapmıştır. Bizim dünyaya gelişimiz ne kadar doğru bir kararsa gidişimiz de doğru karardır. Bu memleket bizim bu millet bizim bu devlet bizimdir. Bu salgın döneminde en büyük iş memlekete, millete ve devlete sahip çıkmaktır.
Ecelden korkmadan, ecele hazırlıklı ve fakat görevlerimizi hakikaten yapmış olarak halimizden ibret alıp yine halimize şükredeceğiz. Cuma bereketiyle dualarımız kabul olsun.
Selam ve dualarımla.
Saim ORAL, Kartal 18 Aralık 2020