Eğitim şenliği
“Çocuk Arap harfleriyle bir kelimeyi okumayı öğrenecek ama okuduğu şey Kuran olacak. Bir müfredat oluşturacağız. Okuyacak ama anlamayacak. Zaten Kuran okuyanların büyük bölümü anlamazlar onu bir kutsal bir kitap olarak okurlar.”
Demek çocuklara bu derslerde “anlamadan okumak” öğretilecek...
Milyonlarca öğrenci zamanını ve enerjisini buna harcayacak. Ne güzel...
* * *
Başbakan ise geçen hafta Tuskon toplantısında şöyle konuşuyordu:
“Bunlar (CHP’liler) Kur’an’ın süslü kılıfta durmasından korkmadılar, okunmasından, okutulmasından ve anlaşılmasından korktular.”
Anlaşılmasından korkan sadece CHP mi?
* * *
Milli Eğitim Bakanı programda bir ara şöyle diyor:
“Dini eğitimin sadece Müslüman çocukları için gerekli olduğunu düşünmemek lazım. Hıristiyan, Musevi ve diğer uygulamalar için de bu fırsatları vermeliyiz.”
Takdimci soruyor:
- Papazlar mı öğretecek?
Bakan yanıt veriyor:
- St. Benoit’da ya da diğer Fransız okullarında papazlar ders vermiyor mu peki bunu neden hoş görmüyorsunuz?
Anlaşılan Bakan Bey Saint Benoit gibi okullarda papazların din dersi verdiğini zannediyor. Olacak şey mi? Bakanın şu sözleri de ilginç:
“Diyelim ki iki öğrenci Yahudiliği öğrenmek istiyorum dedi, 5 öğrenci başka bir seçmeli ders istedi. Her birine öğretmen veremezsiniz ne yapılıyor, en fazla istenen veriliyor...”
Yani... Bir seçmeli ders için yeterli öğrenci olmayınca çocuklar seçmedikleri ama çok talep olan derse aktarılacak. Şenlik...
Meral Okay’ın “Yakılma” vasiyeti yerine getirilemiyormuş.
Normaldir!
Bu ülkede aydınlara bu iş öldükten sonra değil
canlıyken reva görülür...
Gülhan Elmas
Mimarların üstadı
Mimar Sinan Günü’ydü dün... Muhteşem Mimar’ın 1588 yılında 9 Nisan’da öldüğü varsayılır. Her yıl o gün gönüllerde anılır. Mimarbaşı olarak 50 yıl kadar çalıştığı, cami, mescit, han, hamam, köprü, kervansaray tam 477 yapı tasarladığı ya da inşa ettiği hesaplanır. Türbesinde şunlar yazar:
“Ey dünya sarayında bir iki gün yurt tutan kişi, dünya insanlar için rahatlık yeri değildir. Süleyman Han’ın mimarı olan bu seçkin kişi yaptığı cami ile cennetten bir örnek verdi. Padişahın buyruğuyla su yolları tamamlayıp Hızır gibi cennet pınarlarını dünyaya akıttı. Çekmece köprüsüne çektiği yüce kemer gökyüzüne aynasındaki samanyolunun bir eşidir. Bu işbilir ulu kişi dört yüzden fazla mescit, seksen yerde cami yaptı. Yüz yıldan fazla aşadı ve sonunda öldü. Tanrı yattığı yeri cennet bahçesi yapsın. Ölüm tarihini duacısı olan Sai söyledi.
Mimarlar üstadı Sinan bu zamanda geçti dünyadan, ruhu için fatiha bağışlasın yaşlılar ve gençler (Hicri 996, miladi 1588)”
Memura yok yok!
Anayasa’ya önceki yıl eklenen maddeyle: “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözlesme yapma hakkına” kavuştular. Sözleşme görüşmeleri önümüzdeki günlerde başlayacak.
Maliye Bakanlığı masaya yüzde 3, memurlar yüzde 20 önerisiyle oturuyor. Sonuç ne olur? Hükümet ne derse o olur.. Zira...
Yasada grev hakkı yer almıyor. Grev hakkı olmayınca memurların bir ağırlığı da kalmıyor. Anlaşmazlık halinde son kararı Kamu Görevlileri Hakem Kurulu verecek. Kurulun üyelerini de hükümet seçtiğine göre... İktidar ne münasip görürse o olacak. Toplu Sözleşme hakkı geldi ama lafta geldi... Adı var kendi yok..
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, halka “Fazla yemeyin” çağrısında bulunmuş.
Bir AKP’linin ağzından “yemeyin” lafı duymak ne kadar güzel!
Fahrettin Fidan
Tartışmaya davet...
Balyoz davası belgelerini savcıya götüren gazeteci olarak tanınan Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, “Balyoz ve Gerçekler” başlığıyla yazdığı seri yazıların 12’ncisinde diyor ki:
“Çetin Doğan ve avukatları ilk günden itibaren kamuoyunu yanıltmak için doğru olmayan bilgileri dolaşıma sokmuş ve bu dolaşımı da iddianameyi okumaktan bile aciz durumda olan gazetecileri kullanarak yapmışlardır...”
Bu suçlamayı Çetin Doğan’ın avukatlarından Hüseyin Ersöz’e aktardık. Ersöz, Baransu’nun yanlış bilgileri peş peşe sıralayarak Balyoz davasını uzaktan izleyenleri yanıltmaya çalıştığı görüşünde. Dedi ki:
“Mehmet Baransu’yla istediği bir kanalda karşılıklı tartışmaya ve iddialarını çürütmeye hazırım”.
Öneriyi herhalde Baransu da kabul edecektir.
Soru: Yıllardır hepimizin “Esad” diye bildiği Suriye liderinin adının yandaş basın tarafından
bir anda “Esed”e dönüştürülmesi kısaca nasıl izah edilebilir?
Yanıt: “Esad” dosttu, “Esed” düşman...
Haldun Ertem