Duruş ve ötesi


Eski Genel Kurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ’un mahkemedeki tavrı, kafalardaki “komutan” duruşuyla örtüşüyor.
Nihayetinde  “yüz kızartıcı bir suç” nedeniyle yargılanmıyor.
“Masumiyet karinesinin” de geçerli olduğu “Anayasal” eksenli bir suçlamada komutan duruşu, Silahlı Kuvvetler saygınlığının sürdürülmesine de hizmet katkısıdır.
Hukuk boyutu için Taha Akyol’un dün Hürriyet’teki yazısı düşündürücü...
Araştırmacı kimliği ve analitik düşünce yapısının yanı sıra, iyi bir hukukçu olan Taha Akyol’un yazısını aşağıda yansıtıyorum:

‘BAŞBUĞ DAVASI’
ESKİ Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, iddianamenin 34. sayfasına göre, Ergenekon terör örgütünün “üst düzey yöneticilerinden” biridir. Fakat aynı iddianamenin 39. sayfasına göre Başbuğ, üst düzey değil, “ara yönetici”dir!
Peki hangisi?
Karmaşık metinleri yazarken hepimizin başına gelebilecek bir sürçü lisan mıdır bu? Sanmıyorum. Başbuğ’u bir terör örgütüne bağlamanın zorluğundan kaynaklanan tanım sıkıntısının göstergesidir.
Bir genelkurmay başkanını terör örgütü mensubu sayarsanız, onu örgütün neresine koyarsınız?! Tepesine yerleştirseniz uymamış, ortasına koysanız yakışmamış!
İşte iddianamenin bir yerinde Başbuğ’un “ara yönetici sıfatıyla psikolojik harekat faaliyetini yönettiği, örgüt üyelerini yönlendirdiği” ileri sürülmüş...
Peki Genelkurmay Başkanı “ara yönetici” ise onun üstündeki örgüt yöneticileri kim?! Bunun cevabı olmadığı için “üst düzey yöneticilerinden” biri denilip geçilmiş!

NE ZAMAN TERÖRİST OLMUŞ?
Daha ilginci, Başbuğ’un Genelkurmay başkanı olduktan sonra terör örgütü kurmuş ve darbe hazırlamış sayılmasıdır! İddianameye göre “suç tarihi”, Başbuğ’un Genelkurmay başkanlığı dönemidir! Demek ki Başbuğ Genelkurmay başkanı olmadan önce darbe çalışmalarına ve terör örgütüne katılmamış! Sarıkız’da, Ayışığı’nda yok! Hatta o zaman orduda müdahale karşıtı grupta yer aldığı kesin olarak bilinmektedir. Fakat Genelkurmay Başkanı olunca terör örgütünün “orta” veya “üst” yöneticisi oluvermiş, hükümeti devirmek için “kara propaganda” yapmış!
İddianamede, Başbuğ’un Batılı liberal literatüre sıkça atıflar yaparak demokrasilerde ordunun yerini nasıl tanımladığına dair tek kelime yok! Lehteki delillerin de toplanması gerekmez miydi.

BAŞBUĞ’UN SUÇU NE?            
Başbuğ’a iddianamede yöneltilen suç “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs”tür. Cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir. (TCK, 312. md.)
Kanunun ilk metnindeki kavram “cebir ve tehdit”ti. Buradaki ‘tehdit’ terimi geniş yoruma müsait olduğu için, parlamentoda “cebir ve şiddet” terimi kabul edilmiştir. Darbe ve terör suçlarında “cebir ve şiddet” unsurunun bulunması şarttır.
Halbuki, Başbuğ’un sadece şahsen değil, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde kurumsal olarak da hükümete karşı askeri nitelikli hiçbir “cebir ve şiddet” tavrı olmamıştır.

TERÖR ÖRGÜTÜ YÖNETİCİSİ!
Başbuğ’un böyle bir durumunun olmadığını itiraf eden iddianame, “ama örgüt üyelerinin hepsinin cebir ve şiddet kullanması gerekmez” diyor. Evet öyle, fakat bir kimseye “terör örgütü yöneticisi” diyebilmek için, o kimsenin, bizzat şiddet yapmasa da şiddetle yoğun ilişkisinin olması şarttır. Başbuğ hakkında bu yönde bir iddia bile yoktur.
Fakat iddianamede suçun gerektirdiği “cebir ve şiddet” unsuru varmış gibi Başbuğ “terör örgütü” yöneticisi ve darbe teşebbüsçüsü olarak suçlanmıştır!
Halbuki ceza hukukunda yorum yoluyla suç tanımı genişletilemez. Bu, hukuk hayatımızda ciddi bir sorundur ve işte Adalet Bakanlığı da Meclis’e sunduğu 3. Yargı Paketi’nde bu konuda bazı düzeltmeler yapma gereğini duymuştur.
Ama hangi suç?
Evet, iddianamedeki belgelerden de anlaşılıyor, Genelkurmay’da hazırlanan “İrtica ile mücadele eylem planı” gibi, bazı internet sitelerinde hükümete karşı “kara propaganda” yapılması gibi eylemler olmuştur.
Bunlar elbette cezai soruşturmayı gerektirir. Bu eylemleri bizzat yapmış olanlar hakkında, Sayın Sami Selçuk’un da belirttiği gibi, Askeri Ceza Kanunu’ndaki siyasetle uğraşma suçu (148. md.) ve TCK’daki yetkiyi kötüye kullanma suçu akla gelmektedir elbette. (TCK, 257. md.)
Fakat bunlar, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis olan “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçu” mudur?! Bana hiç makul gelmiyor. Yargı önünde sonunda doğru kararı verecektir.’